Birinci STK Savaşları


BİRİNCİ STK SAVAŞLARI

13 Eylül 2012 günü İstanbul’da Eresin Otel’de yapılan ve basına “BÜYÜK BULUŞMA” olarak servis edilen toplantı tam bir Karadeniz Fıkrası’na dönüşme yolunda hızla ilerliyor!

İlk düğmeyi yanlış iliklediğinizde, peşinden gelen tüm düğmelerin de yanlış yerde duracağını aslında bu toplantı ele vermişti!

Bunu nereden anlıyoruz?

Basına servis edilen toplantı sonucunda alınan karar : “Toplantı, en kısa zamanda Kas-Der ve Kaskon üyelerinden oluşan bir komisyon kurulmasının, sonrasında çalışma takviminin oluşturulmasının karara bağlanmasıyla son buldu.” ifadeleriyle dağın fare doğurduğunu müjdelemişti aslında!

4 Ekim 2012 tarihinde KASKON Yönetim Kurulu Ve Başkanlar Kurulu Üyeleri imzasıyla mahalli basınımıza yansıyan açıklama…

Ardından KASDER Başkanı Latif Çilingiroğlu imzasıyla bu açıklamaya verilen cevap…

Ve yine ardından KASKON’dan KASDER Başkanı’nın cevabına verilen cevap!

(Eminim ki biz bu satırları kaleme alırken cevaba cevabın cevabı için de top ayağında olan KASDER bir metin hazırlığı yapıyordur. Ve muhtemeldir ki yazımız yayınlandığında en az bir basın açıklaması daha gelmiş olacak!)

kas - komedi


KAS – KOMEDİ

13 Eylül 2012 günü İstanbul’da bir toplantı yapıldı…
Mahalli basınımıza “BÜYÜK BULUŞMA” olarak servis edilen bu YEMEKLİ BULUŞMA “milat” olarak görüldü!
1985 yılından beri İstanbul’da varlığını sürdüren Kastamonulular Dayanışma Derneği’ nin (KAS – DER) çiçeği burnunda başkanı Latif Çilingiroğlu; “Kastamonu dernekçiliği büyük bir gemidir, önemli olan bu geminin kaptanının kim olduğu değil, yöneldiği rotadır” sözleriyle takdirleri üzerinde toplarken;
Çiçeği burnundan düşeli iki yıl olmamış KAS-KON’un Genel Başkanı Selami Çelebioğlu: Yıllardır birçok kişinin diline pelesenk olan “Kastamonu Sivil Toplum Kuruluşlarının en büyük sorunu kurumsallaşmadır.” sözüyle başlayıp “Eminim ki birlikte çalışmanın yolunu buluruz.” temennisiyle devam ettirerek bir ümit ışığının kıvılcımını yaktı…

KSk Kazandı, SAKATLIK kaybetti!


KSK KAZANDI, SAKATLIK KAYBETTİ!

Adı: Özgür Bostancı…
46 yaşında…
10 yıl öncesine kadar yürüyebilen, işine gidebilen, konuşabilen bir insandı…
Aileden gelen ırsi bir kas erimesi hastalığının doğumundan itibaren günden güne ilerlediğinin farkında değildi…
Bu sinsi hastalık 10 yıl önce kendisini tekerlekli sandalyeye mahkum etti.
Kas erimesi hastalığının vücudundaki bütün fonksiyonları yavaş yavaş elinden aldığı yıllar boyunca hiç isyan etmedi! Ağlamadı!
Tekerlekli sandalyeye mahkum olduğunda, konuşma yeteneğini kaybettiğinde gözlerinden akmayan yaş Cumartesi günü aktı…
İsyan bayrağına sarılmayan yüreği Cumartesi günü göndere çekti bayrağı!

3. ligde mücadele eden Kastamonuspor’un Sandıklıspor ile oynayacağı maçı izlemek ve takımına destek vermek gayesiyle oğlu Kerem eşliğinde stada gelen Özgür, bir görevlinin “bugün maç sert geçecek” gerekçesi eşliğinde geri çevrildi!
Bütün isyanını en çok değer verdiği KSK şapkasında toplayarak başındaki KSK şapkasını görevliye doğru fırlatarak döndü ve Sakatlar Derneği’nin yolunu tuttu…

Gözetleme Kulesi


GÖZETLEME KULESİ

Adana Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen ve bu yıl 19’ uncu kez verdiği ödüllerle gündeme oturan Uluslararası Altın Koza Film Festivali’ ne “Gözetleme Kulesi” damgasını vurdu.
Festivalde “Gözetleme Kulesi” şu ödüllerin sahibi oldu:
En İyi Yönetmen Ödülü: Pelin Esmer (Gözetleme Kulesi)
En İyi Görüntü Yönetmeni: Özgür Eken (Gözetleme Kulesi)
En İyi Kadın Oyuncu: Nilay Erdönmez (Gözetleme Kulesi)
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Laçin Ceylan (Gözetleme Kulesi)
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Menderes Samancılar (Gözetleme Kulesi)
…..
Bayram değil seyran değil, yazar “Gözetleme Kulesi” ni niye satırlarına taşıdı?
Altın Koza’ya aldığı 5 ödülle damgasını vuran “Gözetleme Kulesi” filmi, Tosya, Şenpazar ve Cide ilçelerimizde çekilmiş.
Filmi izlemedim ancak internetten edindiğim bilgilere göre; Dipsiz Göl Yangın Gözetleme Kulesi’nde bekçi olarak görev yapan Nihat ile Tosya’da otobüs terminaline kendini atan Seher’in hikayesi anlatılıyor. “Başkalarından kaçarken birbirlerine denk gelen bu iki insan suçluluk duygularına karşı, kendi kendilerine verdikleri savaşı birlikte sürdürmek zorunda kalırlar.” Diye özetliyor internet filmi.

Köprü


KÖPRÜ


Yıl 1927…
Külleri arasından yeniden doğan bir milletin tarih sahnesinde yerini alan genç devleti, Türkiye Cumhuriyeti ilk nüfus sayımı sonuçlarına kavuşuyor.
Türkiye genel nüfusu 13.648.270
Kastamonu ili nüfusu ise 335.601
Yıl 2011…
Son nüfus sayımı rakamları da şöyle oluyor;
Türkiye genel nüfusu 74.724.269
Kastamonu ili nüfusu 361.222
84 yılda Türkiye nüfusu yüzde 547 artarken, Kastamonu nüfusundaki artış yüzde 7 olmuş.
Nüfusun arttığı yönündeki tespit sizi aldatmasın!
84 yılda meydana gelen artış yüzde 7!
Olması gereken, Türkiye nüfus artış oranı… Yani normal şartlarda Kastamonu nüfusu bugün bir buçuk milyonun üzerinde olmalıydı.
2011 yılındaki Kastamonu nüfusunun 1935 yılındaki nüfusla kafa kafaya olduğunu söylersek vahim tablo daha net görülür!

Yerim Dar, Oynayamam!


YERİM DAR, OYNAYAMAM!

Bir zamanlar Üsküdar’dan Samsun’a siyasi otoriteyi elinde tutan bir il merkezi…
İki beyliğe başkentlik yapmış, bir imparatorluğun sayılı eyalet merkezlerinden birisi olmuş, bir cumhuriyetin başkenti dışındaki tek inkılabını yaşamış bir medeniyet şehri…
Tarihi geçmişinde pek az şehre nasip olmuş donanıma, medeniyete, zenginliğe, tecrübeye, kimliğe, karaktere, kişiliğe ve markaya sahip bir şehir…
Nasıl olur da bağrında doğanı bağrında barındıramaz?
Nasıl olur da bünyesindekinin on katı insanını gurbet adı verilen değirmende öğütür?
Nasıl olur da çok değil, bir asır önce kendisinin birer nahiyesi konumunda olan şehirlerin gerisinde kalır?

Müslümanların Masumiyeti


MÜSLÜMANLARIN MASUMİYETİ

İki haftadır dünyada yer yerinden oynuyor!

İki delinin kuyuya attığı taş, İslam coğrafyasında suyu fena bulandırdı…

“Müslümanların masumiyeti” adı verilen kepazeliğe imza atanlara bir bakalım: Kur’an-ı Kerim 

yakmaya kalkışan Hristiyan Papaz Terry Jones destekli ve 100 Yahudi işadamından topladığı 5 

milyon dolarlı cukkayla kolları sıvayan sapık Sam Bacile…

Medeniyetin demir (!) beşiği Avrupa’nın medeni yüzünü görmemiz için daha ne yapmaları gerekiyor?

İçimizdeki Avrupa, Amerika, Batı medeniyeti hayranları, zihinleri sömürgeleştirilmiş doğu ve İslam 

düşmanları Stocholm Sendromu’na tutulduklarının ne zaman farkına varacaklar?

Camilerde içkili balolar veren onlar…

Her fırsatta karikatürle, filmle İslam’a hakaretler yağdıran onlar…

Asırlardır “Haçlı” zihniyetinin prangasında, “Seferleri”nden vazgeçmeyen onlar…

Minareleri kırpan onlar…

Ezan sesini kısan onlar…

Başörtüsünü kanunla yasaklayan onlar…

KÖÇEK

KÖÇEK

Geçtiğimiz ay İstanbul Beykoz’da bir siyasi parti ilçe başkanının diline dolanmıştı köçek…
Dostbeykoz haber sitesi yazarı ve aynı zamanda Beykoz Belediye Meclis üyesi Muharrem Kaşıtoğlu, Kastamonu adının köçek’e gelene kadar hangi büyük insanlar, tarihi olaylar ve kültürel zenginliklerle anıldığını kapak cinsinden bir yazıyla ifade etmişti…
Biz de Sayın Kaşıtoğlu’nun yazısını kendimize referans ederek değinmiştik olaya…
Dün gece (11 Eylül Salı gecesi) TRT-1’ de yayınlanan ve hatırı sayılır bir izleyici kitlesi olan “Leyla ile Mecnun” dizisini belki de ilk kez bu kadar uzun süre izledim…
Kanallar arasında geçiş seramonisi yapan kumanda, ekranda gördüğü köçek kıyafetli oyuncunun davul – zurna eşliğinde sergilediği performansın görüntüsünde dondu kaldı!
Hem kendisi, hem programları hem de izleyici değerlendirmesi gayri ciddi olan bazı kanallarda köçek oynatılmasını o kanalların seviyesine vererek görmezden gelmeyi tercih etsem de TRT-1 gibi ciddi bir kanalda ve kanalın ağır topu dizilerinden birisinde görünce ister istemez kumandayla birlikte ben de dondum.
Öncesi nasıldı bilemiyorum.
Geniş bir alan, bahçe misali…
Çadır türü yapılan stantlar ve her stantın üstünde bir levha…
Şok olduğum ikinci manzara bu stant levhaları oldu…
Kastamonu kır pidesi…
Kastamonu lokumu…
Öncelikle KÖÇEK kültüründen bildiğimiz kadarını aktaralım;

Yeşil Gündem


YEŞİL GÜNDEM

12 Eylül…

Her on senede bir teneffüse çıkan demokrasimizin okul bahçesine çıktığı son teneffüsün zil sesiydi…

O tarihten sonra da havanın yağmurlu, karlı, puslu, soğuk olması sebebiyle sınıftan çıkmadan geçirdiğimiz birkaç teneffüs oldu…

Ve zile basmayı alışkanlık haline getiren yaramaz çocukların birkaç muziplik girişimi de zilin artık paslanmış olması sebebiyle kadük kaldı…

Türkiye, 11 Eylül akşamından başlayarak 12 Eylül gece yarısına kadar yine zorunlu teneffüsü yatıracak masaya…

Mehmet Akif’ in;

Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey! 
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi? 
Tarihi tekerrür, diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi? . 

Mısralarındaki “ibreti” sanırım 20 küsur yıldır alamadık ki, ısıtıp ısıtıp aynı yemeği önümüze koyuyorlar her 12 Eylül’de!

Neyse ki, memleketim yeterince ibret aldı… Aldı ki, gündemimiz zorunlu teneffüs olmayacak bu sene!

Herkes Ahşap Fuarına

Benim çocukluğumda beşiklerimiz ağaçtandı…

Babamın çocukluğunda kaşıklar…

Dedemin çocukluğunda kara sabanlar…

Ve her devirde son yolculuğumuzun VİP aracı…



Şimdiki çocuklar…

Ağaçtan beşik,

Tahtadan kaşık,

Tomruktan saban,

gibi alet-i edevatı oyuncak babından görüyorlar…



FİKRİ OYNAKLIK OLANIN

Malumunuz,
Geçtiğimiz hafta Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek ve ekibi Kastamonu’ya bir gezi düzenledi…
Gezi bundan iki ay kadar önce planlanmış…
Geziye bütün meclis üyeleri katılacakmış…
Amma velakin,
Bir takım olaylar ve gelişmeler neticesinde; başka bir siyasi partinin meclis üyelerinin önüne ilçe başkanları tarafından “yassak hemşerim” seddi çekilmiş!
Tüm bu hususlar beni alakadar etmiyor, işin doğrusu…
Ne var ki,
Hatırı sayılır bir oranda Kastamonulunun yaşadığı Beykoz’ un şehremini ve belediyesinden 28 kişinin katıldığı Kastamonu gezisini: “…. Belediye Başkanımız Kastamonu’da köçek oynamakta!” diye yorumlamak, beni alakadar eder…
Bu ifadeyi kullananın Kastamonu denilince aklına sadece köçek gelmesi son derece üzücü…

BEYKOZ’U YÖNETMENİN YOLU KASTAMONU’DAN GEÇER!



Geçtiğimiz hafta sonu Kastamonu’nun önemli misafirleri vardı…

Tabiri caizse, Beykoz Belediyesi çıkarma yaptı Kastamonu’ya…

23-26 Ağustos tarihlerini kapsayan ziyarette Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek, AK Parti Beykoz İlçe Başkanı Adem Sefer, başkan yardımcıları, meclis üyeleri ve iş adamlarından oluşan 28 kişilik heyet yer aldı.




Safranbolu ile başlayan gezi;
İnebolu, Abana, Bozkurt, Çatalzeytin, Devrekani ve Taşköprü ile devam etti…
 İnebolu Belediye Başkanı Engin Uzuner…
Devrekani Belediye Başkanı Mümtaz Aliustaoğlu…
 Abana Belediye Başkanı Rıdvan Oyar…
Bozkurt Belediye Başkanı Engin Canbaz…
Taşköprü Belediye Başkanı Hüseyin Arslan…
Çatalzeytin Belediye Başkanı Musa İhsan Oğuz…

Her biri Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek tarafından makamlarında ziyaret edildi ve karşılıklı fikir alış-verişinde bulunuldu…

ALLAH NE MURADIN VARSA VERSİN


Sihirli sözcük: Allah ne muradın varsa versin…

Berberin sermayesi makasıdır, terzinin iğnesi…

Sıvacının malasıdır geçim kaynağı, fırıncının un…

Yazarın kalemi, muhabirin fotoğraf makinesi…

Ve dilencinin “Allah ne muradın varsa versin” cümlesi…

Daha önceleri de birkaç kez okur köşelerinde dile getirmiştik; Kastamonu dilenci yurdu olma yolunda…

Özellikle Nasrullah Şadırvanı çevresi, Kambur Köprü (tarihi Nasrullah Köprüsü), Çengeller, Belediye Caddesi çevreleri dilencilik mesleğinin en bereketli yerleri…

SAMİ ÇELİK


SAMİ ÇELİK


Son yıllarda televizyonlarımızda kaliteli tarih programların sayısında büyük bir artış var…

Daha 39,5 fırın ekmek yememiz gereken tarih alanında müdavimi olduğumuz tartışma, belgesel ve haber programları sayesinde ufkumuz genişliyor, cehaletimiz ve ne kadar az şey bildiğimiz kendisini gösteriyor!

Geçtiğimiz günlerde müdavimi olduğum tarih programlarından birisinde de cehaletimizi ve umursamazlığımızı, ilgisizliğimizi bir kez daha kavradım…

Bu sefer sadece şahsi değil toplumsal ilgisizliğimizi de gördüm!

Kanal 24’de yayınlanan “Tarihçe” programı…

Ahmet Kekeç, Prof. Dr. Nevin Ateş ve Mustafa Armağan gibi üç güçlü ismin forse ettiği programda Mustafa Kemal’in Anadolu’ya geçişi, Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan yenilikler, inkılaplar ve icraatlar ile siyasi hareketler üzerinde konuşuluyordu…

Bir ara Ahmet Kekeç: “Kazım Karabekir’in hiç bilinmeyen kitapları, anıları ve yazılarını Sami Çelik kardeşim Türkiye kamuoyunun dikkatine sundu” ifadesini kullandı…

Bu isim bana hiç yabancı gelmemişti! Daha 22 yaşında bir genç iken 1990 yılında Emre Yayınlarını kurarak, Türkiye’nin en genç yayıncısı olduğuna vurgu yaptığında, bizim köşeli jeton da düşmüş oldu!

Ahmet Kekeç’in Sami Çelik demesiyle beraber Mustafa Armağan da, bu isimden övgü dolu sözlerle bahsetti… “Türkiye yakın tarihine en büyük katkıyı sağlayanlardan birisi olduğunu” söyledi Sami Çelik’in…

AZDAVAY’DA NELER OLUYOR?




Azdavay…
Çocukluğumda ilkokul bahçesiydi abonesi olduğumuz yeri…
Sağır kayaydı en lüks plajımız!
Yürük Ahmet’in çokomelleri ve kavutlarıydı en büyük alışverişimiz…
Ve anne – babamın görev yaptığı lisenin bahçesiydi son durağımız…
Ve gençliğimiz…
Alos’un kahvesinde alınan sınıf yoklaması ne kadar doğruydu bilemem ama, güzeldi be…
Topalak Çayırına kadar bilmem kaç kilometrelik yolu güle oynaya yürüyerek tepip, o uzun yürüyüşün ardından yaptığımız futbol maçlarındaki yorgunluğun güzelliği…
Lise – İmam  Hatip rekabetinin tavan yaptığı bando takımlarının resitali…
Orman Bölge Müdürlüğü voleybol sahasındaki kıran kırana turnuva maçları…
Belediyenin üç yüz kişilik düğün salonunda sergilenen tiyatrolar…
Ve kalbin delicesine atmasına, yüreğin sıkışmasına, göğsün daralmasına sebep bir kumralın, bir sarışının, bir esmerin peşinde bir tek kelime dahi edemeden geçen günler, haftalar, aylar boyunca yazılıp yazılıp yırtılan mektuplara yüklenen en ağır yük!
Bir tek “Merhaba, günaydın, selam” kelimesinin muhatabı olabilmek için atılan taklalardaki heyecan…
Bir anlık göz göze gelmenin ardında aranan umut…
Ihlamur kokularının mest ettiği Cide Caddesi’nde kendinizi çok büyük bir ailenin ferdi gibi hissettiğini tanıdık simaların verdiği huzur, güven, mutluluk…

KADIN ŞAPKA GİYE Kİ, ASILA?

“KADIN ŞAPKA GİYE Kİ, ASILA?!”
Atatürk’ün Kastamonu’ya gelişleri ve Şapka İnkılabı’nın gayri resmi ilanının (!) 87. Yıldönümü etkinliklerimiz başladı…
Neden gayri resmi dedim; çünkü Şapka İktisası Hakkında Kanun 25 Kasım 1925 tarihinde resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir…
Dilerseniz kronolojik bir ettekrarü ahsen ile başlayalım;
Atatürk, 23 – 31 Ağustos 1925 tarihleri arasında Kastamonu ziyareti yapar…
Panama Şapkası’nı ilk kez bu ziyareti esnasında giyer…
Ve “bu serpuşun adına şapka denir” sözü 27 Ağustos 1925 tarihinde İnebolu Türk Ocağı binasındaki hitabetinde söylenir…
Tarihler 23 Eylül 1925’ i gösterdiğinde, Açıksöz gazetesinin ilk sayfasının sol üst kısmında “Bilumum Meclis Azaları Şapka Giymek Mecburiyetindedirler” başlıklı bir haber yayınlanır.
Bu haberden anlaşıldığına göre; TBMM üyeleri, meclis üyeleri ve devlet memuru olanların hepsi de ŞAPKA giymek mecburiyetindedir.
Ve iki ay kadar sonrasında 25.11.1925 tarihinde 671 sayılı Şapka İktisası Hakkında kanun yürürlüğe girer.
Bu kanuna göre; bütün TBMM üyeleri, meclis üyeleri ve memurlar ŞAPKA giymek mecburiyetinde olduğu gibi, SİVİL (!) vatandaşın da Şapka dışındaki bir kisveye yönelmesini hükümet men eder!

YEMEDİK

YEMEDİK

Önce ülke gündemine bomba gibi düştü…
Ardından dünya gündeminde ilk sırayı aldı…
“CHP Milletvekili Hüseyin Aygün, PKK terör örgütü tarafından kaçırıldı.”
Amerikan filmlerinden öğrendiğimiz kadarıyla, kaçırma eylemlerinde bir netice alma durumu vardır…
Eğer şunları yapmazsınız adamınızı serbest bırakmayız…
Eğer şu kadar parayı şuraya havale etmezseniz kulağını keseriz…
Hapisteki şu şu şu arkadaşlarımızı serbest bırakmazsanız adamınızı öldürürüz…
Falan, filan…

Uyan Ey Gözlerim


UYAN EY GÖZLERİM

Samanyolu TV’nin Ramazan ayında evlerimize hediye ettiği Kendimize Doğru dizisinin 25.inci bölümü Bayhan’ın seslendirdiği “Uyan Ey Gözlerim” ilahisi ile sona erdi…

Her bölümde enfes bir mesajla son noktayı koyan Kendimize Doğru dizisi 25.bölümünde de muhteşem bir mesajla son noktayı koyabilirdi… Aslında verdi de mesajı… Ama açıktan değil…

Dizinin senaristinin bu ilahiyi rast gele seçtiğini sanmıyorum… Uyan Ey Gözlerim ilahisinin hikayesini bilerek, özümseyerek ve yüreğinde hissederek son noktayı koyduğuna eminim…

Keşke İmam Emir bir iki kelam etseydi ilahinin sözleri hakkında da izleyiciler daha bir aydınlansaydı… Ama bu sefer de bize bu satırları yazma imkanı doğmazdı… Her şeyde bir hayır vardır, değil mi?!

PKK KARAKOL SALDIRILARI LİSTESİ

DÜNDEN BUGÜNE KARAKOL SALDIRILARI
1984 yılından 2010 yılının Ağustos ayına gelene kadar PKK tarafından gerçekleştirilen karakol saldırıları listesi...

Yunus Mürebbi, TRT HABER'de


Araştırmacı - Yazar Erdal Arslan, Yunus mürebbi mahlası ile kaleme aldığı ve Mehmet Akif'in Kastamonu'da yaptığı milli mücadele çalışmalarını anlatan MANİFESTO kitabı ile İnci Ertuğrul' un konuğu oldu.


http://www.youtube.com/watch?v=yLyYbrEMDJI



Erdal Arslan Ülke Tv'de...


Araştırmacı - Yazar Erdal Arslan, 27 Aralık 2011 tarihinde, Milli Şair'in vefat yıldönümünde "Mehmet Akif ve Kastamonu" konusu ile ÜLKE TV'de Selda ATALAY'ın konuğu oldu...


http://www.dailymotion.com/video/xnaic3_mehmet-akyf-ersoy-un-kastamonu-gunlery-erdal-arslan-ulke-tv_news

WEBOMETRİCS DÜNYA ÜNİVERSİTE SIRALAMASI


WEBOMETRİCS DÜNYA ÜNİVERSİTE SIRALAMASI

batı karadeniz bölgesi illerindeki durum:

Zonguldak Karaelmas Üniversitesi 57
Karabük Üniversitesi 67 
Kastamonu Üniversitesi 90 
Bartın Üniversitesi 91 
Çankırı Karatekin Üniversitesi 103 
Sinop Üniversitesi  135 

Basına Sansür İstiyorum


BASINA SANSÜR İSTİYORUM!

Çocuğunu göremeden şehit oldu…
Çocuğuna doyamadan öldü…
Bayramda düğün yapacaktı cenazesi geldi…
25 yaşındaki şehidimizin haberi ilçeyi yasa boğdu…
Bayramdan sonra düğün yapacaktı…
Şehidimizin nişanlısı da annesi de feryad etti…
Şehidimizin annesi dayanamadı sinir krizi geçirdi, bayıldı…
Evinin tek oğluydu…
Hayallerini gerçekleştiremeden gitti…
Terhisine 15 gün vardı…
Yeter, analar ağlamasın!
Türkiye, şehitlerine ağlıyor!
PKK yine kan kustu!
PKK, bölgede korku ve nefret uyandırdı!
Teröristler bir karakolumuzu yerle bir etti…
Teröristlerin yola döşediği mayın 5 Mehmetçiğimizin sonu oldu…
Hain pusuda 13 askerimiz şehit oldu…
Kalleşler yine can evimizden vurdu…

İFTİRA ve SU-İ ZAN


İFTİRA VE SU-İ ZAN

Ramazan ayının en popüler dizisi “Kendimize Doğru” dizisinin dünkü bölümünde yine mesaj yüklü bir olay işlendi…
İftira ve Su-i Zan…
Gedikli kasabasının idealist ve hizmet aşkıyla dolu imamı Emir ile iyilik meleği doktor Reyhan’ını imamın odasının kapısında gören, radyodan yükselen kahkaha seslerini esas oğlan ve esas kıza ihale eden Dursun Ali’ nin su-i zan’ı ve dine karşı aşırı bir alerjisi bulunan Ferit’in iftira içeren dilekçesi, iki masum insanı kasaba ahalisi gözünde ahlaksız olarak gösterdi.
Kasabadaki insanlar da, ne İmam Emir’e ne Doktor Reyhan’a olayın aslını sormadan bir hüküm verdi.
Sonunda senarist olayı tatlıya bağladı…
Ve biz izleyicilere kapak olacak bir ders verdi.
Kimseyi gıyabında yargılamayın…
Kimse hakkında bir başkasının sözüyle hüküm vermeyin…
Kimsenin sözüne sazan misali atlayıp doğru kabul etmeyin…
Su-i zan’dan ve iftiradan kaçının, dedi…
Ayların sultanı, bereket, rahmet, iyilik, yardımlaşma ve kardeşliğin doruğa ulaştığı Ramazan ayında; verilebilecek en güzsel toplumsal derslerden birisini verdi “Kendimize Doğru”.

TÜRK SEDDİ


TÜRK SEDDİ

Türkiye – Irak sınırı 331 kilometre…
Türkiye –Suriye sınırı 877 kilometre…
Türkiye – İran sınırı 454 kilometre…
Türkiye – Gürcistan sınırı 276 kilometre…
Türkiye – Ermenistan sınırı 316 kilometre…
Toplamda doğu ve güney sınırlarımız 2254 kilometre…
Çin Seddi…
1986 yılında UNESCO Dünya Mirasları listesine eklenen Çin Seddi'nin toplam uzunluğu, Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Kültürel Miraslar İdaresi ile Devlet Ölçme ve Haritalama Dairesi'nin 18 Nisan 2009 tarihli açıklamasına göre 8.851,8 kilometredir.
Yani 9 bin kilometreye yakın…

TÜRK DÜNYASI’NIN KALBİ KASTAMONU’DA ATABİLİR!


TÜRK DÜNYASI’NIN KALBİ KASTAMONU’DA ATABİLİR!
2012 yılında kaleme aldığımız ilk yazıda “Türk Dünyasının Kalbi Kastamonu’da Atabilir” demiştik.
Türkçe sevdalısı…
Türkiye sevdalısı…
Türklük sevdalısı…
Yavuz Bülent Bakiler Hoca’nın verdiği bilgiler ışığında bu büyük iddiayı dile getirmiştik.
Ne demişti Bakiler Hoca?
Mesela Türk Cumhuriyetleri Altın borsası kurulsa; Türkiye yılda en az 25 milyar dolar kazanç  sağlayacak…
Mesela Pamuk borsası kurulsa 27 milyar dolar…
Bunun yanında;
Sosyal, ekonomik, kültürel birliktelik…
“İddia ediyorum, bir Türk Cumhuriyetleri Birliği kurulsa, en fazla on yılda Türkiye dünyanın süper gücü olur”
Bu sözler bana değil, Yavuz Bülent Bakiler Hoca’ya ait…

ARAKAN'da SOYKIRIM


ARAKAN’DA SOYKIRIM

Myanmar…
Eski adıyla Burma…
1937 yılına kadar İngiliz hakimiyetinde kaldı…
1948 yılında bağımsızlığına kavuştu…
2005 yılı verilerine göre 51 milyon kişinin yaşadığı ülkede, insanların %80’ i Budist…
4 milyon civarında Müslüman yaşıyor Myanmar’da…
Yaşıyor mu dedim!
Hayvandan bile daha aşağı muamele görüyor!
Köyden köye gitmek için vergi ödemek zorunda Myanmar’lı Müslümanlar!
Doğduklarında da öldüklerinde de vergi veriyorlar!
Yılda en az bir kez aileler toplu resim çektirerek devlet yetkililerine vermek zorunda!
Mayıs ayında Budistlerin 10 Müslümanı vahşice katletmelerinin ardından yapılan protesto gösterileri katliamın fitilini ateşledi. Son üç ayda 90 binden fazla Arakanlı Müslüman katledildi…
Yüzbinlercesi Bangladeş’e sığındı…
Binlerce ev, yüzlerce köy haritadan silindi…
Kadınlara, kızlara tecavüz edildi…
Çocuklar birbirlerine bağlanarak toplu olarak nehirlere atıldı ve boğularak can verdi…
Myanmar’da yaşayan Müslümanların çektiği ilk çile değil bu.
1942 yılında 150 bin Müslüman katledildi!
1962 yılında başlayan ve aralıklarla 22 yıl süren katliamda 200 bin kişi öldürüldü!
1 milyondan fazla Müslüman Bangladeş’e kaçtı!
Camilerin kapısına kilit vuruldu, yüzlerce İslam alimi kurşuna dizildi.
Hacca gitmek, kurban kesmek, toplu olarak namaz kılmak başta olmak üzere tüm ibadetler yasaklandı.

imsakiyeler yarışıyor!

On bir ayın sultanı Ramazan geldi çattı nihayet!

Bu gece ilk sahura kalkacak,

Yarın “Allahım! Senin rizan için oruç tuttum.” Diyerek ilk iftarımızı açacağız…

Bizleri bugünlere eriştiren Yüce Mevla’ya sonsuz hamdü senalar olsun…

Her Ramazan ayında yaşanan İMSAKİYE enflasyonu yine bizimle…

Firmalar, sivil toplum örgütleri ve hatta şahıslar!

Şu anda işyerindeki masamın üzerinde hepsi birbirinden farklı, 

hepsi birbirinden alımlı, 

hepsi birbirinden cilalı 

7 tane imsakiye var!

Bak Kızım Çinliler Gelmiş!


BAK KIZIM ÇİNLİLER GELMİŞ!
Hafta sonu Kazak misafirlerimiz vardı…
Kastamonu Üniversitesi ile El Farabi Kazakistan Milli Üniversitesi arasında yapılan protokol gereği ilimize gelen el – Farabi’li akademisyenlerle Daday gezisi yaptık…
Sözde mihmandarları bendim (!)
Ne var ki Daday’ın hiç görmediğim, gezmediğim güzelliklerini bahaneyle ben de gezip öğrenmiş oldum!

ÇINAR'ını Devirme kastamonu

ÇINAR’INI DEVİRME KASTAMONU

Adı: Çınar Doğan…
Yaşı: 5,5…
Hastalığı: Duchenne Tipi Musküler Distrofi…
Hani dizilerde, reklamlarda oynayan ve her anne-babanın hayalindeki çocuk tipleri vardır ya,
Kıvır kıvır altın sarısı saçları…
Masum, saf, melek gibi yüzü…
Sevgi dolu bakışları ile gördüğünüz anda yüreğinize sımsıcak bir şefkat çığını aşırıveren o tiplerden birisi Çınar…
Daha 5,5 yaşında…
Geçtiğimiz yıl 8 Nisan 2011 tarihinde Duchenne tipi Musküler distrofi teşhisi konulmuş…
Türkçesi, kas erimesi…
Türkçesi, anne babasının gözlerinin önünde her geçen gün eriyip tükenmesi…
Türkçesi, çaresizliğin ve parasızlığın iki yüreği kurşun yağmuruna tutması…

Soykırımlarınız Altında Kalın!

SOYKIRIMLARINIZ ALTINDA KALIN!

Tarihler 11 Temmuz 1995’ i gösterdiğinde, Avrupa kıtasının tam ortasında insanlığın bitişi yazılıyordu!
Kanla…
İhanetle…
Zulümle…
Kalleşlikle…
Birleşmiş Milletler’in GÜVENLİ BÖLGE ilan ettiği Srebrenica, Ratko Mladiç'e bağlı Sırp birlikleri tarafından işgal edildi.
İngiltere, Fransa, Almanya gibi kudretli ülkelerin; Belçika, İsviçre, Hollanda gibi insan hakları, barış, demokrasi tellallarının gözleri önünde bir avuç çete BM’ nin güvenli bölgesinin namusunu ayaklar altına alıyordu!
Ne var ki, bütün dünyaya meydan okuyan bir avuç çetecinin bu işgali, bu hoyratlığı ve bu tecavüzü ne Avrupa ülkelerini, ne Amerika’yı, ne Rusya’yı, ne Çin’i, ne de dünyanın diğer kabadayı ülkelerini yerinden oynatmadı!
Bilakis bıyık altından sinsi tebessümler beliriyor, gözlerdeki vahşet birkaç göstermelik nemin ardına gizleniyor, eller zevkle ve iştahla oğuşturuluyordu!

AZDAVAY CEZAEVİ MÜZESİ

AZDAVAY CEZAEVİ MÜZESİ

Azdavay’ın tarihi kimliğine en büyük kamu eseri katkısı eski Cezaevi binasıdır…
2002 yılından sonra Adalet Bakanlığı’nın küçük ilçe cezaevlerini kapatma politikası çerçevesinde kapısına kilit vurulan Azdavay Cezaevi, Belediye Başkanı Civelek’in olağanüstü gayretleriyle Belediye’ye kazandırılıyor…
Amaç cezaevi binasını restore edip ve geliştirip kültür turizm müzesi yapmak…
2008 yılında da faaliyete geçirilmesi düşünülüyor kültür ve turizm müzemizin(!)

SEYYAH projesinde ne eksik?



Gençlik ve Spor Bakanlığı mükemmel diyebileceğimiz bir projeye imza attı…

Bakan Suat Kılıç öncülüğünde gerçekleştirilen proje ile Türkiye’nin dört bir yanındaki 14-

24 yaş aralığındaki gençlerimiz, Türkiye’nin haritasını belleklerine kazıyacaklar…

Coğrafi haritadan bahsetmiyorum…

Bin yıllık bir medeniyet kastettiğim.

Selçuklulardan Beyliklere, Osmanlıdan Cumhuriyete uzanan Türk-İslam medeniyetinin 

bin yıllık serüvenin izinde 4 günlük bir gezi programı ile tarihi geçmişleriyle 

kucaklaşıyorlar adeta…

İçlerinde gezmediği il kalmayan da var muhakkak, yaşadığı ilçeden dışarı adım atmamışı 

da…