KURTARILMIŞ BÖLGE


KURTARILMIŞ BÖLGE


Sizin yaşadığınız dünyanın dışında da bir dünya var dostlar, bilir misiniz?
Tahayyülde zorlandığınız, mantığınızı çöpe atacağınız, vicdanınızın feryadının kulakları sağır ettiği, aklınızın alamadığı bir dünya…
Bu dünyada doğduğunuz anda başlar asimilasyon…
Kulağınıza ezan-i Muhammedi okunmaz mesela… Okunamaz!
Eğitim öğretime “merhaba” dediğiniz ilk günden itibaren kendi diliniz “yassak” olur! Hem konuşması hem de yazması!
Adına “uyum sistemi” denilen bir garabetin cenderesinde köklerinizi tek tek koparırlar bedeninizden, ruhunuzdan…
18 yaşından önce dini eğitim ve kurs yasaktır! 18 yaşından sonra da dini yaşamak yasaktır!

BALTACI


BALTACI

Kastamonu Vilayeti’ nin Osmancık Kasabasının küçük bir köyünden çıkıp İstanbul’ a gelen bir köylü genci ile Litvanya’ nın Kurland köyünden çıkıp bir papazın metresi olarak hayata atılan bir kadının kaderi aynı çizgide yükseldi…
Köylü Mehmet, baltacılıktan Osmanlı Sadrazamı Mehmet paşalığa yükselirken; Martha isimli genç kız da Marienburg şehrinde bir papazın metresi iken Rus Çarı Deli Petro’ nun gözde sevgilisi Katerina olmuştu. Kader çizgisi daima yükselen bu iki insanı Prut Nehri karşı karşıya getirdiğinde; birisi ikbalin zirvesine doğru tırmanmaya devam ederken, diğeri de ulaştığı en yüksek zirveden hızla yere düşüyordu.
Tamamen tarihi belgelere dayanan bu roman, Baltacı & Katerina ilişkisindeki tüm gerçekleri de gözler önüne seriyor. Şimdiye kadar Baltacı ile Katerina hakkında okuduğunuz tüm romanları bir kenara bırakın! Tarihin bu iki şahsiyeti hakkındaki tüm gerçekler bu roman ile hayat buluyor! Hayale, iftiraya, kurguya, asparagasa sığınmayan, tarihi belge ve bilgilerin ışığından sapmayan bir çizgide kaleme alınan Baltacı romanı ile bildiğinizi sandığınız birçok şeyi bilmediğinizi idrak edecek, Baltacı Mehmet Paşa ve Katerina’ yı daha yakından tanıyacaksınız!


Köylerimiz Can Çekişiyor


KÖYLERİMİZ CAN CEKİŞİYOR!

TÜİK, 2017 yılı demografik rakamlarını dün açıkladı. Kastamonu merkez ve ilçelerindeki vahim tabloyu gözler önüne serdi!
Kastamonu merkez ilçenin yanı sıra 7 ilçemizin daha şehir nüfusunda nısbi de olsa artış görülürken, 12 ilçenin şehir nüfusunun azaldığını gördük yayınlanan rakamlarda.
Ama işin en vahim tarafı köylerimiz ile ilgili olan kısmı.  Merkez dahil 20 ilçemizin sadece 5 tanesinin köy nüfusunu geçen yıla göre az da olsa artırdığı, diğer 15 ilçemizin köylerinin kan kaybettiğini gördük yayınlanan rakamlarda.
Köy demek, üretim demektir.
Köy demek, tarım demektir.
Köy demek, hayvancılık demektir.
Köy demek, aslında kendi kendine yetmenin kilit taşı demektir!

Bahşiş Camii


BAHŞİŞ CAMİİ

Yavuz Sultan Selim Han padişah olmadan önce, Trabzon'da valiyken Halimi Çelebi'yi kendine hoca edinip, talebe oldu ve ondan feyz aldı. Gece-gündüz onun huzurundan ayrılmazdı ve devamlı sohbetinde bulunurdu. Abdülhalim Efendiye pek çok iltifat ve ihsanlarda bulundu.
Padişah olduğunda da onu yine yanından ayırmadı. Devamlı birlikte olmak ister ve kendisiyle ilmi sohbetlerde bulunurdu.
Yavuz, asabi, sinirli ve tez canlı birisiydi. Müşkül meselelerde, durumu arz etmeye çekinen vezir, sadrazam, devlet görevlisi kim varsa, önce Halimi Çelebi’nin yanına gider, derdini, meselesini önce ona açar ve Yavuz’u sakinleştirmesini beklerlerdi. Yavuz Sultan Selim’in huzurunda sinirine gem vurabildiği tek kişi vardı; Abdülhalim Çelebi…

Torunlar Ecdada Aç


TORUNLAR ECDADA AÇ

Geçtiğimiz gün Hanönü ve Taşköprü’deydik...
Ensar Vakfı Kastamonu Şube Başkanı Abdullah Yılmaz ağabeyimin daveti üzerine “Ensar Vakfı Kastamonu Şubesi Şeyh Şaban-ı Veli Kültür Merkezi” projesi kapsamındaki seminerlerin (daha doğrusu konferansların) açılışını Hanönü ilçemizde yaptık...
Şeyh Şaban-ı Veli’yi anlattık. Yaman Dede, Müfessir-i Alaaddin, Seyfi Dede, Seyyid SünnEti, Şeyh Ahmed Siyahi ve diğer manevi mimarlarımızı...

Şeytanın Rakamı


ŞEYTANIN RAKAMI

Malumunuz; Batı endeksli ilim pergelimizin çizdiği hudud ne gariptir ki Mısır, Yunan, Roma ve Batı ekseninin dışına çıkmakta hayli zorlanmaktadır!
Her alanda olduğu gibi matematik alanında da bu ürkeklik bilim dünyasının damarlarına işlemiş vaziyettedir.
O kadar ki, matematik ilminin tarihsel inkişafını (inkişafı bırakır yerine ne hikmetse ısrarla EVRİM terimini kullanırız) anlatan kaynaklar, pergeli doğu ve İslam coğrafyasına doğru uzatmak zorunda kaldıklarında Batı coğrafyasının eteğine yapışmadan edemezler!

Savaş Pazarını Altına Satmam


SAVAŞ PAZARINI ALTINA SATMAM

Yıl 1223...

Karadeniz’in kuzeyinde Moğol fırtınası tüm hayatı alt üst ediyor. Mısır, Suriye, Antalya, Alanya’dan yola çıkan tüccarların Rus diyarına uzandığı kapı Sinop ve Samsun... Bu limanlardan Suğdak, Kefe ve kerç limanlarına giden tüccar gemileri bir süredir huzursuz... Suğdak ve Kefe diyarındaki Moğal istilaları, Trabzon diyarındaki Rumları da şımartmış. Karadeniz’deki Selçuklu güvencesinde bulunan ticari gemilere saldırıp yağma yapıyorlar. Durum Sultan Alaaddin Keykubad’a arz edilince; derhal duruma el konuluyor.

Selçuklu ordusunun kudretli kumandanlarından Hüsamettin Çoban Bey, Suğdak Seferi için görevlendiriliyor. Bu Selçuklu Devleti’nin aynı zamanda ilk deniz aşırı seferi!

Milli ve Mahalli Tarih


MİLLİ VE MAHALLİ TARİH

Yıllardır tartıştığımız, son çeyrek asıra kadar ise aklımızdan bile geçirmeye korktuğumuz bir tarih gerçekliği vardır; resmi tarih – gerçek tarih!
Bu ikisi birbirine öylesine karışmıştır ki, hangisinin hangisi olduğunu vasat derecesindeki tarih bilgisiyle anlamak neredeyse imkansızdır. Bunun yanına bir de adına “popüler tarihçilik” denilen bir uydurma alan daha ekleyince, seyreylemeye başladık tarihin tozlu sayfalarındaki gümbürtüyü...
Sahi...
İlkokul sıralarından üniversite kürsülerine gelene kadar tarihimizi ve dünya tarihini ne ölçüde verebiliyoruz genç dimağlara? Bilmem hangi savaşın hangi tarihte yapıldığı kadar hangi ruhla yapıldığına da değinebildik mi? Bilmem hangi hükümdarın tahta geçtiği yılı, ayı hatta günü verirken; o hükümdarın beyin fırtınalarından bugünlere dersler çıkarabildik mi? Bilmem hangi antlaşmanın maddelerini noktası, virgülüne ezberletirken etkisini, sebebini, nihayetini analiz edebildik mi?
Bu sorular uzar gider ama cevabı büyük bir çoğunlukla “hayır” olur...

Kocasının İsmini Hatırlayamadı!


KOCASININ İSMİNİ HATIRLAYAMADI


Yıl; Milli Mücadele Yılı...
Aylardan Hazan,
Günlerden kara haber!
Daday Askerlik Şubesi önü mahşeri bir kalabalığı ağırlıyor...
Oğullarının, babalarının, eşlerinin, kardeşlerinin akıbetini öğrenmek, cephedeki yakınlarından bir haber alabilmek için doldurmuştu Daday ahalisi şube binası önünü...
O gün Çanakkale Cephesinde şehadet şerbetini içenlerin listesi Daday Askerlik Şubesine ulaşmıştı. Halka şehitler ilan edilecekti.
Bolatlar Köyünden Cemile Hanım da askerdeki eşinden bir haber alabilmek için sabahın ilk ışıklarıyla birlikte yola çıkmış ve yüzlerce kişinin doldurduğu alanın bir köşesinde beklemeye koyulmuştu.

Kayıp Tarihimizi Bulduk


KAYIP TARİHİMİZİ BULDUK!


Geçtiğimiz Çarşamba gecesi, TRT – 1 kanalına kilitlendim.

Pelin Çift’in Gündem Ötesi programının bir saniyesini dahi kaçırmamak için, programın başlamasına bir saat kala kumandayı prangaya vurup kanalı TRT-1’e kilitledim...
Program konuğu tanıdık bir yüzdü çünkü...
Tanıdık, takdire şayan ve gıpta edilesi...
Kastamonu’da doğmuş, çocukluk ve gençlik yıllarını bu şehirde geçirmiş. Bu şehirde okumuş ilk, orta ve liseyi...
Sonra Boğaziçi Üniversitesi ve ODTÜ...
ODTÜ’yü üniversite ikincisi olarak yüksek şerefle bitirince, dünyanın en prestijli burslarından Fulbright bursuyla Amerika’nın yolunu tutmuş...

İbn-i Sina ve Hipokrat


İBN-İ SİNA VE HİPOKRAT

Hipokrat; tıbbın babası olarak bilinir! M.Ö. 460’da doğmuştur. Eflatun, Hipokrat’ın para karşılığında hekimlik dersi verdiğini söyler.

Tarihi kitaplarımız Hipokrat’ı övmek için birbiriyle yarışır... Ve tıb ilmi “Hipokrat yemini” ile adını hem ölümsüzleştirir hem de mit haline getirir.

Hipokrat yemininde Asklepios adına yemin edilir! Kimdir bu Asklepios; TIP TANRISI!!!

Zat-ı muhteremler (!) yemini Hipokrat adını vererek ve Tıp Tanrısı adına yaparlar ama asırlar boyunca başucu kitapları İbn-i Sina’nın el-Kânûn fit-Tıb (Tıp Kanunu) eseri olur!

Davan Filistin İse...


DAVAN FİLİSTİN İSE SONUN ÖLÜMDÜR!

Geçtiğimiz hafta Nuri Paşa’nın farkına varalım demiştik!
Gelin şu sabotaj olayına dikkat çekelim bugün de...
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk özel savunma sanayicisi Nuri Paşa, nın fabrikası ilk başlarda yan ürünler imal ederken, zaman içinde silah üretimine de başlamıştı.
Önceleri pek dikkat çekmeyen, hevesli ama amatör ve mühendislik bilgisinden mahrum bir maceraperestin hayali olarak görülüyordu...
Yıllar geçtikte hayal gerçeğe dönüştü.

Boş Tabut


BOŞ TABUT

Kutül Amare gündeme getirilince Halil Kut Paşamız aklımıza gelmişti...
BAE Dışişleri Bakanı vesilesiyle Fahreddin Paşamızı sahiplendik!
Gelin bugün de diğer bir kahramanımızı ya edelim... Birilerinin iftirasını beklemeden, birilerinin gündeme getirmesinin yolunu gözlemeden...
Nuri Paşa...
Enver Paşa’nın kardeşi, Halil Kut Paşa’nın yeğeni...