Ben Kastamonuyum!

Kastamonu' dan Mektup Var!

NOT : Bu yazımızı 2011 yılında kaleme almıştık! O yıldan itibaren yüzlerce kez şahıslar, dernekler, federasyonlar, konfederasyonlar, kuruluşlar tarafından toplantılarda, konuşmalarda, videolarda, slaytlarda yüzlerce kez bu yazımız kullanıldı. Ancak büyük bir çoğunluğunda yazımız kullanılırken, yazının sahibinin ismini bile anmaya tenezzül etmediler… İstediğimiz para – pul, telif hakkı melif hakkı değil! İstediğimiz bu yazının sahibine, emeğine, kalemine, memleket sevdasını kaleme akıttığı yüreğine saygıydı! Olmadı! 12 yıl önce yazdığımız bir yazı bu yüzden tekrar okurlarımızla paylaşmak istedim. Bu yazının işlendiği bir metin, bir slayt, bir videoya rastladığınız zaman yazarının ismini göremiyorsanız, nacizane bu köşenin yazarını hatırlayınız lütfen! 




Ben Kastamonu’ yum... 
On yedi bin evliya nefes aldı bağrımda. Kays’ ül- Hemedani’ den Hazreti Pir’ e... Ahmed Siyahi’ den Abdülfettah-ı Veli’ ye... Maneviyat akar damarlarımda cami cami, türbe türbe...
 
Ben Kastamonu’ yum...
 
Öyle kolay Türk yurdu olmadım ben. Şehid kanlarıyla sulandı her karış toprağım; Aşıklı Sultan’ dan Yunus Mürebbi’ ye, Şerife Bacı’ dan Tosyalı Nazife’ ye... Allah Allah nidaları yankılandı dört ufkumda... Ilık ılık bir kan akar, rengi al al süzülür dere yatağında...
 
Ben Kastamonu’ yum...
 
İlim yurduyum ben, irfan ocağı, alim yatağı... İlk Darü’ ş-şifalardan birisi bende... İlk lise bende... İlk sanat okulu bende... Medreseler, kütüphaneler deste deste... Taşköprülüzadeler yetiştirdim ben, Cem Sultanlar.... Ömer-ül Fuadiler, İsmail-i Rumiler, Latifiler tüttürdü ilim ateşini kalem kalem, kitap kitap...
 
Ben Kastamonu’ yum...
 
Bakmayın şimdi giydiğim yamalı urbaya... Ben huzur şehri, zenginlik ve refah ülkesiyim. Küre’ nin bakırından Azdavay’ ın taşkömürüne, Tosya’ nın pirincinden Taşköprü’ nün sarmısağına... Alın teriyle sulanan, nasırlı ellerle çapalanan toprağımın her bir karışından fışkıran nimete bulandım tırpan tırpan, tezek tezek, emek emek...
Ben Kastamonu’ yum...
 
Evliyalar diyarı, şüheda yatağıyım...
 
Biliyorum çoook uzun zaman geçti aradan. Eski heybetim, eski ihtişamım kalmadı. Ne de çok değiştim, ne de ağır bir çöküntü içindeyim...
 
Bana “BATININ DOĞUSU” diyorlar!
 
Gücüme gitmiyor değil hani. Neydim be bir zamanlar ben... Hatırlıyorum da; İbn-i Batuta adında Afrikalı bir seyyah gelmişti Candaroğlu Süleyman zamanında yurduma. Beş asır önce. Hayran kalmıştı bendeki zenginliğe, bendeki bolluğa, ucuzluğa, refaha...
 
Sonra İstanbul’ un fethinde önemli rol oynayan kızakların kalasları benim ormanlarımdan temin edilmiş, Şahi adındaki topların dökümünde kullanılan demir ve bakır madenleri Küre’ den getirilmişti. Uzağa gitmeye gerek yok. Daha 80 yıl öncesinde Erzurum ve Sivas kongrelerinin finansmanını Kastamonulu Murat Bey karşılamıştı.
 
Şimdi “BATININ DOĞUSU” oldum öyle mi? ! ...
 
Gücüme gitmiyor değil hani...
 
İstanbul’ un fatihinin annesi, Hatice Halime Hüma Hatun yaşadı bağrımda ve şehzade Cem Sultan... Sonra Osmanlı’ nın en büyük şairlerinden Latifi, kadın şairlerinden Zeynep...
 
Ahmed Siyahi Efendi’ yi, Hazreti Pir’ i ve Mehmed Feyzi Efendi’ yi besledim bağrımda... Hatta ve hatta bir sahabeyi, Kays-ül Hemedani Hazretlerini misafir ettim yurdumda... Hazret-i Peygamber (S.A.V.) Efendimiz’ i görmek ve onunla sohbet etmek şerefine nail olmuş bir sahabe misafirim asırlardır toprağımda. Bu ne büyük şeref bilir misiniz?
 
O halde neden kaçıyorsunuz benden? Neden İstanbul’ daki Kastamonulu nüfusu Kastamonu’ dakini üçe – beşe katlıyor? Neden toprağımda doğanı toprağımda tutamaz oldum? Neden insanımı besleyemez hale geldim?
 
Çoraklaştım, güçsüzleştim, dermansız kaldım? ...
 
Benim çok gücüme gidiyor “BATININ DOĞUSU” olmak...
 
YA SİZİN? ! ...

ERDAL ARSLAN



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz için teşekkürler. Yönetici incelemesinin ardından yayına alınacaktır.