MISIR’DA HOCALI’YI GÖREBİLMEK?
2013 yılı yaz ayları İslam dünyası için iyi geçmiyor!
Mısır’da cereyan eden olaylar, sadece Mısır için değil;
bütün İslam dünyası için büyük bir imtihan…
Seçimle başa gelen bir iktidarın Mısır tarihinde ilk kez
halkın teveccühü ile Cumhurbaşkanı sıfatını kazanmış lideri, Tahrir kurmacası
ile halkın verdiği makamı silahların gölgesinde postallara terk ederken…
Bütün dünyada “bunun adı darbedir” diyebilen tek ülke çıktı…
Demokrasi havariliğine soyunup, seçimlerden, sandıktan,
seçmenin özgür iradesinden dem vurup demokrasinin sonucuna bir yıl bile
tahammül edemeyenler yanında; diğer kendine demokratların da gerçek yüzünü
ortaya koyması açısından önemliydi Mısır’daki olaylar…
Sandıkta verdiği oya, liderine ve demokrasi anlayışına sahip
çıkmak isteyen yüzbinlerin Rabiatül Adeviyye Meydanı başta olmak üzere,
Mısır’ın tüm şehirlerindeki meydanlarda verdikleri onurlu mücadele ise – benim
penceremde – bize bir ders niteliğindeydi…
Sisi’nin kan kusan silahlarından mermiler yağarken bile
silaha ve şiddete başvurmayan Mısır halkı; iki düzine ağaç uğruna yakılıp
yıkılan kamu mallarını, yağmalanan, talan edilen, harabeye çevrilen
işyerlerini, Taksim’i savaş alanına çeviren ve bunun adına ağaç sevdası koyan
zihniyeti bana daha iyi tanıttı! Gezideki olaylar neticesinde 5 hayat söndü…
Bunlardan birisi polis, diğerleri göstericiydi… Keşke hiç can kaybı olmasaydı!
Ama bir gerçek var ki; “Mesele ağaç değil, sen hala anlamadın mı?” diyen
eylemin önde gidenlerinin, iki hafta öncesinden canlı yayın aracını meydanda
hazır bekletenlerin, aylar öncesinden twitter hag’lerinin belirlendiğinin, 40
bin ağacı kesip ormanın ortasına kampüs konduran bir üniversitenin sınavları
iptal edip otobüslerle meydana öğrenci taşıdığının ve Gezi Senaryosu’nun daha onlarca
hatta yüzlerce sahnesinin ayyuka çıktığı bir ortamda; Adeviyye’de üzerlerine
keskin nişancıların çatılardan, asker ve polisin tank korumasında kustuğu
mermilere sadece ve sadece bedenini, inancını, onurunu siper edenler en güzel
cevabı verdi…
Dikkatinizi çekti mi bilmem, Sisi’nin Adeviyye ve diğer
meydanlardaki Mursi yanlılarına silah doğrultan asker ve polislerinin
başlarında kask bile yoktu! Neden dersiniz? Çünkü korunmaya ihtiyaçları olacak
bir karşı saldırı mevcut değildi, olmayacaktı!
Binlerce silahsız, savunmasız, sivil insanın asker ve
polisin silahlarından çıkan mermilerle öldürülmesine “bir ülkenin iç meselesi”
diyen sahtekar, iki yüzlü zihniyetin; başka bir ülkedeki ağaç senaryosuna dört
elle sarılıp kirli emellerine lokomotif yapmaya kalkışması; şeref ve
haysiyetinin derecesini gösteriyor zaten!
Ülkemizde Sisi’ye lanetler yağıyor! Bence yanlış yapılıyor!
Asıl suçlu Sisi değil… Perde ardında gizlenen ve maşayı tutan elleri şimdiye
kadar göremediğimiz gibi şimdi de es geçiyoruz…
Mısır’ın seçimle başa gelen İLK Cumhurbaşkanı Mursi göreve
başladıktan sonra ülkeye yardımları bıçak gibi kesen, bir yıl boyunca Mısır’ın
ekonomik dengesini bozmak için uğraşan ve Mursi karşıtları Tahrir’i mesken
tuttuğunda gazete ve televizyonlarını göstericilerin emrine sunan…
Cumhurbaşkanı’nın atadığı Sisi’nin Tahrir’deki gösterileri
bahane ederek yönetime el koymasına bir türlü DARBE diyemeyen, ardından yapılan
eylemleri kanlı bir şekilde bastırıp binlerce masum sivilin öldürülmesini
karşılıklı bir çatışma olarak lanse edenler…
Ve Sisi’nin ellerinin daha da kanlanması için milyarca dolar
para ve silah desteğinde bulunan perde ardı aktörleri gördüğünüz zaman,
Mısır’daki kanın gerçek suçlusunu da bulmuş olursunuz!
…..
Bu yıl 17’ ncisi düzenlenen Türk Dünyası Günleri’nin resim
sergisinde Hocalı Soykırımı ile ilgili fotoğraflar sergileniyor… “Soykırım”
ifadesini özellikle kullandım. Çünkü Hocalı’da yapılanlar BM’nin yaptığı tanımı
birebir karşılıyor.
Kahrolsun Ermeniler! Dedik 1992 yılı baharına “merhaba”
dediğimiz günlerde… Lanetler yağdırdık Ermeni mezalimine…
Halbuki suçlu sandalyesine Ermeniler’den daha fazla yakışan
birisi vardı, es geçtik…
1991 yılı Eylül ayından itibaren bölgedeki Türk köylerindeki
ve kasabalarındaki bütün av silahlarını, tabancaları, tüfekleri toplayanlar
kimlerdi?
Soykırıma beş kala işi daha da ileri götürüp mutfaklardaki
bıçaklara, odunluklardaki baltalara, samanlılardaki tırpan ve oraklara varana
kadar metal ve silah namına ne varsa alelacele toplayanlar kimlerdi?
1992 yılının 26 Şubatı gecesinde Hocalı kasabasını üç koldan
tank mermisi ve füze yağmuruna tutan 366. Motorize Piyade Alayı hangi ülkenin askeri birliğiydi?
Perdenin önündeki Ermenilerin kanlı elleri, vahşet kusan
salyaları perde ardı önünde kalın bir sis duvarı çekti önümüze…
O yılın Türkiye basınına bir göz gezdirin… Ben baktım ve
Türk olmaktan utandım! Türkiye’nin en büyük gazetelerinden birisinde ilk
sayfanın en altında küçük bir haber olarak yer aldı Hocalı Soykırımı…
Peki devlet namına ne yaptık o günlerde?
Ya sonrasında, Bosna’da hangi konumdaydık?
Millet olarak, devlet olarak, hükümet olarak, basın olarak,
fert olarak…
Kastamonu Belediyesi giriş katındaki Hocalı Soykırımı ile
ilgili fotoğraf sergisini ne yapın edin bir gezin… Sonrasında kendinizle
başbaşa kalıp, vicdanınızla sohbet ediniz… Ve o günlerde neredeydiniz, ne
yapıyordunuz? O resimlerde sadece Azeri kardeşlerimizin değil, Arakan’ın,
Türkistan’ın, Bosna’nın, Suriye’nin, Mısır’ın çocuklarını, kadınlarını,
ninelerini, dedelerini, delikanlılarını görmeye çalışın…
O gün yapamadığınızı bugün yapmaya ne dersiniz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz için teşekkürler. Yönetici incelemesinin ardından yayına alınacaktır.