Fosssshane!


FOSSSHANE

Feshane’de Kastamonu rüzgarı esti!

Haliç’in maviliğinin eşliğinde esen rüzgarın Eyüp yollarına yaydığı etli ekmek, döner, pastırma, mısır ve bilumum yağlı, tereyağlı ürünün tukaş vaziyeti almış kokularının eşliğinde Feshane yanından geçenlerin burunlarını tutarak ilerlemelerini…

Kapalı alanın içinde her biri ayrı telden ve her biri yüksek perdeden çalan yöresel müziklerimizin kulaklarımıza darbe üstüne darbe indirmesi yanında, alandaki stand görevlileri ve gelen ziyaretçilerin kulaktan kulağa oyunu oynar hale gelmesine sebep olmasını…

İğnenin yere düşmeden dokuz takla atacağı bir kalabalıkta, bütün standların ziyaretçi akınına uğramasına rağmen, yazarlar standının sineklerle hasbihalde bulunmasını…

Kastamonu Günleri etkinliğinde yurdumun değişik illerinden standların ve ürünlerin arz-ı endam etmesini…

Etkinliği ziyarete gelen zevat-ı kiramın çevresini saran koruma ordusunun ziyaretçiler ve stand görevlileri ile Amerikan Futbolu idmanı yapmasını…

Ve Feshane’nin bir fuar ya da Kastamonu kültür etkinliğinden ziyade Salı Pazarı görüntüsü vermesini saymazsak…



Feshane’de Kastamonu rüzgarı esti…

AZDAVAY’SIZ FESHANE…

Kastamonu’nun bütün ilçeleri kendilerini tanıtan, anlatan standlarla Feshane’deydi…

Ben de bir Azdavaylı olarak memleketimin standını aradım fellik fellik! Bütün ilçeleri gördüm Azdavay’ı göremedim Feshane’de!

Azdavay Belediyesi, kısıtlı imkanları olduğu ve bütün enerjisini MESLEK YÜKSEKOKULU inşaatına harcadığını beyan ederek, Feshane’ye katılamama gerekçesini belirtti… Azdavay Belediyesi bu mazeretle bir bakıma yırttı… Peki Azdavay’da kurulu bulunan derneklerimiz… Onlar da maddi olarak güçlerinin yetmeyeceğini söylerler büyük ihtimal… Hadi onlar da yırttı…

Ama Feshane’de Azdavay kimliğinin temsil edilmemesinin mazeretini İstanbul’daki Azdavay Federasyonu izah edemez! Azdavay Dernekler Birliği izah edemez!

BİR KİTAP KAÇ DONDURMA EDER

Bu yıl 6.ncısı düzenlenen Feshane’de Kastamonu Günleri’ne ilk kez katıldım… İSTAMONU Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Karadeniz olmasaydı bu yıl da Feshane’yi göremezdim sanırım. Öncelikle Karadeniz’e teşekkür etmeliyim bu etkinliğe katılmamın zeminini oluşturduğu için…

Feshane aynı zamanda İSTAMONU  Gazetesi’nin de birinci yaş günü ve yeni mekanına taşınma töreninin açılışıyla pişti oldu bu sene… Şahsımız da İSTAMONU yazarı olarak Feshane’de bir kitap imza ve söyleşi etkinliği ile yerimizi aldık. İSTAMONU standında Hüseyin Karadeniz ve gazetenin diğer neferlerinin teveccühüyle Tahsin Bey ile iki masa da biz işgal ettik!

İmza ve Söyleşi etkinliğine ilişkin koca koca iki tane afiş hazırlanmış… Birisi dışarı, diğeri standımızın hemen karşısına asıldı…

Tecrübe denilen şeyin yeri ve zamanı olmuyor… Yaşı da… Her yaşta, her yerde, her an bir şeyler öğreniyorsunuz… bu imza etkinliği de bana çok şeyler öğretti…

Mesela…

Belediyelerin, derneklerin standlarında bedava broşür, kitap dağıtılırken sizin de kitaplarınızı bedava dağıtmanız gerektiğini bir kitapseverden öğrendim! (İstamonu Gazetesi ziyaretçilere bedava dağıtılıyor hemen yanımızda… Bir beyefendi gazeteyi alıyor, ardından benim masamın önünden geçerken, kitaplardan birer tanesini hızlıca alıp gazetenin arasına yerleştiriyor. Ben, “beyefendi, kitaplar nacizane şahsımızındır. İmza etkinliği yapıyoruz.” Dediğimde, “yani parayla mı?” diye soruyor. “Evet” cevabım üzerine: “Kardeşim, kitap parayla satılır mı? Herkes bedava dağıtıyor, sen niye parayla satıyorsun. Ayıp beee!” diyor. Ve ben susuyorum…)

İki külah dondurmanın bir kitaptan daha değerli olduğunu da! (Bir baba ve yanında 5-6 yaşlarında oğlu… İkisinin de elinde tepeleme birer külah dondurma… Kitapları karıştırıyor ve “Bu kaç lira?” diye soruyor. “5 lira beyefendi”. “Hımmm! Çok pahalıymış!” diyor ve dondurmasını keyifle yalayarak yoluna devam ediyor!)

Hatta ve hatta köy ekmeğinin en az birkaç kitap değerinde olduğunu müşahade ettim! (Yine bir ziyaretçi. Elinde üç poşet var. İkisindekileri seçemedim ama bir poşette iki tane büyük köy ekmeği var. Kitapları bir müddet karıştırıyor ve soruyor: “Kaç lira?” Bizim cevap belli: “5 lira”. Aldığımız cevap : “Bir kitap 5 lira eder mi ya?!” . “Peki elinizdeki ekmeğe kaç lira verdiniz?” Diye soracak oluyorum, “sen ekmekle kitabı aynı kefeye mi koyuyorsun?” cevabıyla susuyorum.)

Ve bir yazarın seyyar satıcı gibi kitap satmasının yanlışlığı düşüncemin biraz daha pekiştiğini gördüm! Yazarlar kitap satmak için uğraşmamalı, hatta satmamalı… Yazar dediğin kitabını yazmalı, eserini ortaya koymalı, sonraki aşamaya karışmamalı… Ama yazarın yeni şeyler üretmesi, yeni kitaplara imza atması da maalesef yazdığı kitapların satılmasına bağlı! Bizde de işte bu can alıcı nokta yok!

Dönercinin, etli ekmekçinin, uçurtma satanın, hatta su satanın bile senden daha çok rağbet gördüğü bir toplumda kitap yazıyorsan, yandı gülüm keten helva!

Bunun yanında…

Cide Güren Bölgesi insanın yüreğinin ne kadar büyük olduğunu bir kez daha yaşayarak öğrendim…

Ülke TV’de her sabah Erken Gündem programını sunan başarılı haber sunucusu, kendi deyimiyle “çene işçisi” Mustafa Alcan dostumun dostluğunu yaşadım…

Kardeşlerim bir kez daha canımdan birer parça oldular…

Dostlarımız bir kez daha can oldular, candan bir parça kaldılar…


16 – 19 Mayıs tarihleri arasında Feshane’de Kastamonu rüzgarı esti… 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz için teşekkürler. Yönetici incelemesinin ardından yayına alınacaktır.