ÇİÇEK BÖCEK
Sen, sen ol;
Çiçekten böcekten gayrısına kalem oynatma…
Ağaçları yaz, ormanı, doğayı yeşilin tonları eşliğinde…
Gökyüzünü yaz, denizi, ırmağı mavilerin derinliğinde…
Ya da ne bileyim,
Rengarenk otantik kadın giysilerinden dem vur,
Çekme helvadan, kel simitten, tiritten, etli ekmekten
güzellemelerle donat yazı sofrasını…
Hüsamettin Çoban Bey, Yunus Mürebbi, İsmail Bey, Mustafa
Onbaşı, Salih Reis ile coştur yürekleri…
Azdavay’ın Aşıklar Köprüsü, İhsangazi’nin Sepetçioğlu Osman
Efesi, Tosya’nın pirinci, Taşköprü’nün sarımsağı, Kastamonu’nun evliyaları
dolaşsın köşe yazılarında…
…..
Etliye, sütlüye…
Acıya, tatlıya…
Doğruya, yanlışa…
Derde kedere sakın ola dokunma!
Şahısları, kurumları, kuruluşları, sistemleri, olayları uzak
kaleminden…
Eleştiri’nin e’si gezinmesin satırlarında…
Sen çiçeği, böceği yaz…
İnan herkes sever seni o zaman…
Mermer madeni toprağın altında uyusun dursun, memleketine en
ufak bir katkı sağlamasın; sen sakın ola doğru bildiğini yazıp, başkalarının
yanlışının önüne set çekme!
HEStir git diyenlere Türkiye’nin enerji ihtiyacından,
enerjisinin yarıdan fazlasını yurt dışından almak zorunda kalmasından, enerjide
başkalarına bağımlı kalmanın stratejik handikapından falan örneklemeler sunma…
Bırak su aksın Türk baksın!
Sakatı makatı da düşünme!
Sana mı kaldı engellilerin önündeki engelleri kaldırmak?
Bırak kendileri uğraşsın dertleriyle!
Şehidin ailesini, gazinin ızdırabını falan da görme!
Senin gördüğün her derdin, yanlışın, eksiğin dokunduğu bir
adres var çünkü!
Ve dokundukça yanıyor, yandıkça acı çekiyor, acı çektikçe
kalemine yükleniyorsun!
…..
Sen, sen ol;
Çiçek böcek güzellemeleri düz satırlarında…
Eleştiri’nin e” si misafir olmasın kalemine…
Çünkü;
Eleştirinin aslında eleştirilenin önünü açtığı gerçeği henüz
bu toplumda rüştünü ispat edemedi…
Eleştirilen, eleştirene yüklenmekten derdini kendi
penceresinden anlatmaya fırsat bulamadı!
Eleştirdiğin husus değil sen tu-ka-ka oldun…
Boşveeer!
Ermeniler 1915’in yüzüncü yılına büyük hazırlıklar yapsın…
Hocalı’da yaşananların katliam değil bir SOYKIRIM olduğu
gerçeğini bir sen mi kabul ettireceksin dünyaya?
Mehmet Akif mezarında huzur içinde yatsın…
Sana mı kaldı Milli Şair’in Kastamonu günlerini Ilgaz’ın
dumanlı tepeleri ardına duyurmak?
Fatih’in annesi ecnebi bilinsin…
Nasılsa Devrekani’den gelin giden Hatice Hatun Bursa’da
yatmakta…
Bırak Bursalılar düşünsün Fatih’in annesinin ruhunu şad
etmeyi!
İstanbul’daki Kastamonu evladına Kastamonu’nun değerlerini
anlatmak sana mı kaldı? Bırak İstanbul facebook paylaşımlarındaki türevsel
efsanelerle avunsun!
Azdavay’ın derdi seni germesin!
Bırak Cezaevi binası otlarla haşır neşir yaşasın gitsin…
Vatandaş hastane yolunda iki kilometre yürüyerek sağlıklı
yaşama kavuşsun!
Yıkılıp giden eski değirmene Saray şelalesi üzülsün…
Kastamonu’yu düşünecek sana kadar adam mı kalmadı?
Sen börtü böcekle, ağaç çiçekle donat yazılarını.
…..
Bugün hava çok güzel!
Masmavi gökyüzünü beyaz beyaz bulutlar süslemiş…
Yeşilin her tonunun bir resital sunduğu memleketimin Aşıklar
Köprü’nde el ele tutuşan genç akışlar, mehtabın ufuktaki dansıyla mest oluyor…
Türkiyemin en güzel üç meydanından birisi olan Cumhuriyet
Meydanı’nda insanlar huzur içinde oturup dinleniyor…
Bugün içimden çiçek toplamak geldi!
Talih!
Mevsimlerden hazan!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumunuz için teşekkürler. Yönetici incelemesinin ardından yayına alınacaktır.