Bahşiş Camii


BAHŞİŞ CAMİİ

Yavuz Sultan Selim Han padişah olmadan önce, Trabzon'da valiyken Halimi Çelebi'yi kendine hoca edinip, talebe oldu ve ondan feyz aldı. Gece-gündüz onun huzurundan ayrılmazdı ve devamlı sohbetinde bulunurdu. Abdülhalim Efendiye pek çok iltifat ve ihsanlarda bulundu.
Padişah olduğunda da onu yine yanından ayırmadı. Devamlı birlikte olmak ister ve kendisiyle ilmi sohbetlerde bulunurdu.
Yavuz, asabi, sinirli ve tez canlı birisiydi. Müşkül meselelerde, durumu arz etmeye çekinen vezir, sadrazam, devlet görevlisi kim varsa, önce Halimi Çelebi’nin yanına gider, derdini, meselesini önce ona açar ve Yavuz’u sakinleştirmesini beklerlerdi. Yavuz Sultan Selim’in huzurunda sinirine gem vurabildiği tek kişi vardı; Abdülhalim Çelebi…


Sultan Selim, Mısır seferine çıktığında da hocası Abdülhalim Çelebi’yi yanından ayırmadı. Seferin hengamesinden fırsat buldukça dinlenmek yerine Abdülhalim Çelebi’nin dizi dibine oturup onunla sohbet etmeyi yeğlerdi.
Mısır’ın fethinin ardından ordu dönüş yoluna geçtiğinde, Şam’da aniden hastalandı Abdülhalim Çelebi. Üç gün sonra da vefat etti. Yavuz sultan Selim cenaze namazında hazır bulundu. Anadolu topraklarına girdiğinde de sık sık “Mevlana Abdülhalam ile sefere çıktık, şimdi sadece onun hatıralarıyla dönüyoruz” diyerek, saygı ve sevgisini dile getirdi.
Abdülhalim Çelebi, ilim ve irfanı yüksek, fazilet sahibi birisiydi. Cömertliği, vefakarlığı, yumuşak huyluluğu, herkesin iyi taraflarını görmesi ve fakirlerle kimsesizlere çokça yardım etmesiyle herkesin sevgisini, saygısını kazanan birisiydi.
Abdülhalim Çelebi’nin yaptırdığı bir cami ve hamamın hikayesi de onun faziletli ve yüksek derece cömert sahibi bir kimse olduğunun göstergesidir;
Yavuz sultan Selim, Abdülhalim Çelebi’yi hâce tayin ederek ve günlük 200 akçe ücretle saraya almıştı. Onu yanından ayırmamaya, onun sohbetlerinden eksik kalmamaya özen gösterirdi. Sık sık da ihsanda bulunurdu. Hatta bir ara Abdülhalim Çelebi padişahın ihsanını (yani bahşişini) almak istemedi;
“Hünkarım! Ben sizin hocanız ve danışmanınızım. Size doğru bildiğimi söylemek, yanlış bildiğim ve gördüğüm karar ve icraatlarınız hususunda sizi uyarmak benim görevim. Ve bu görev için devlet hazinesinden zaten maaş alıyorum. Sizin ihsanda bulunmazı nefsim kabul etmiyor.” Diyecek oldu ama Yavuz, şiddetle reddetti.
Fakat Abdülhalim Çelebi’nin ihsanları harcamaya gönlü bir türlü razı gelmediğinden, maaşından hariç padişahın verdiği akçeleri biriktirdi. Bir gün koca bir küp akçe almaz hale geldiğinde, kara kara düşünmeye başladı. Bu bahşişlerle ne yapacağını düşünürken hanımı buldu çareyi;
“Çelebi Efendi ne düşünürsün? Doğup büyüdüğün memleketine bir hayır eseri yapsana bunlarla” dedi.
Ve Abdülhalim Çelebi de, hanımının önerisi üzerine; doğup büyüdüğü, çocukluk yıllarının geçtiği memleketine çok güzel bir cami ve bu caminin masraflarını karşılamak üzere de büyükçe bir çifte hamam yaptırdı.
Bu hayır sahibi zat yani Abdülhalim Çelebi’nin memleketi Kastamonu’dur… Yaptırdığı eserler ise Yakup Ağa Külliyesi’nin ilk eseri olan cami ve Hepkebirler Camii’nin 50 metre kadar kuzeyindeki Çifte Hamam’dır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz için teşekkürler. Yönetici incelemesinin ardından yayına alınacaktır.