sevgi eyleme dönüşmeden


Bir önceki yazımızda “mum”  misali yananlardan bahsetmiştik…

Çevresini aydınlatmak için günbegün eriyip giden, kendisi tükenirken etrafına ışık saçan insanlardan…

Her meslek dalında mum vardır…

Toplumun her kesiminde…

Ama topyekün mum misali olunan meslekler öyle hesap makinası ya da çetele tutmaya gerek duyulmayacak kadar azdır…



Onlardan birisi de öğretmenlik…

Bir taraftan taptaze fidanları  büyütmeye çalışırsın…

Zedelemeden…

Kışın kar ve tipiden…

Hazanda sağnak ve fırtınadan…

Yazın kavurucu sıcaktan ve susuzluktan korurcasına…

Harddiski bomboş bir bilgisayarı  harbiden bilgi sayar hale getirmektir bu meslekte gayen…

Sadece bilgiyi değil elbette;

Büyüklerini, küçüklerini, ecdadını, atasını, töresini, dinini, vatanını, bayrağını da saymasını, sevmesini, sahiplenmesini belleğine nakış nakış işlemektir gayen…

Öğretmenin vurduğu yerde gül bittiği devirlerde başladı abc faslı benim için…

Etim onundu kemiğim babamın…

Hatta kemiğimizi de bağışlardı  velilerimiz öğretmenimize…

Anne babanın değil öğretmenin söyledikleri belleğimizde DOĞRU kabul edilirdi bir ihtilaf vuku bulduğunda…

Öğretmen demek bizim için ulaşılması güç bir makamın sahibiydi…

Sınıfın kapı kolunu her tutuşunda ayağa kalkmamız okulun bir kuralıysa…

Sokakta karşılaştığımızda esas duruş vaziyetine geçmek, önümüzü iliklemek ve gözlerinin içine bakarak selam vermek de aldığımız terbiyenin kuralıydı…

Bu yüzdendir ki nurlar içinde yatası  ilkokul öğretmenim rahmetli Mehmet Gügük, gönül deryamdaki unutulmaz sevdalar arasında yer alıyor…

İlk hediyemi aldığım öğretmenim Sibel Köksal…

Ardından ilk gözyaşı döktüğüm Hasan Yavuz…

Kendisini on yıllar sonra anlamaya vakıf olduğum Faruk Söylemez…

Yazı yazmayı belleğime kazıyan Kadir Gülkaya…

Ve Erdal Arslan’ın Yunus Mürebbi olması safhasında emeği geçen tüm öğretmenlerim…

Gönül deryamın ayrı bir gül bahçesi hepside…

….

Mürekkep yaladığımız günlerin üzerinden ömrümüzün yarısı kadar zaman geçti… Çeyrek asıra dayandı…

Biz sokakta, kıyıda köşede öğretmenimizi 500 metreden gördüğümüzde elimizdeki cigaraları zula ederdik…

Kahvehaneye değil girmek önünden geçse masaların altına saklanırdık…

Şimdiki nesil gemi öyle bir azıya almış ki; kuytuda falan değil, okulun tuvaletinde bu zıkkımı içiyor…

Kendisini uyaran öğretmenine aldırmıyor…

Üstüne üstlük bıçaklıyor…

Ve biz seyrediyoruz!

Toplum seyrediyor!

Veliler seyrediyor!

Öğrenciler seyrediyor!

İşin acı tarafı öğretmenler seyrediyor!

Sevgi eyleme dönüştüğünde bir anlam ifade eder!

Bizim öğretmen sevgimiz sadece 24 Kasımlarda bir karanfille eyleme dönüşebiliyor!

Nasıl bir nesil yetiştiriyoruz, anlayamıyorum!?

Ben öğretmenini bıçaklayan genci suçlu bulmuyorum, kimse kusura kalmasın!

Suçlu biziz!

Öğretmenine saygıyı öğretemeyen toplum!

Siz bu toplumun içini ister sistemle, ister veliyle, ister okul idaresiyle, ister öğretmenle, ister arkadaş çevresiyle doldurun…

Sonuçta bu nesli öğretmenini bıçaklayacak raddeye getiren biziz!

Geçtiğimiz günlerde bu tatsız olayı  protesto etmek için bir araya gelen STK’ lara kaç öğretmen destek verdi?

Kaç veli bu olaya tepki için yanlarında oldu?

Kaç öğrenci eşlik etti eyleme?

Eğitim toplumun temel yapı taşlarının belki de en önemli maddesi…

Geleceğimizi emanet ettiğimiz nesilleri yetiştiren öğretmenlerimiz ise geleceğimizin en büyük teminatları…

Onlara sahip çıkalım…

Velisiyle, öğrencisiyle, öğretmeniyle…

Ve genç neslimize sahip çıkalım…

Yaptığı bir yanlışla giyotine göndererek hepten kaybetmeyi değil, sevgiyle yaklaşarak kazanmayı  tercih edelim…

Ama lütfen sevgimizi hissettirelim…

Sevgimizi eyleme dönüştürelim…



Nur içinde yat ilkokul öğretmenim… 
02.03.2012