ışığa adanan hayat


Mum…

Tek kelime, tek hece, üç harf…

Bu kısacık kelime özünde nice deryalar, nice sırlar, nice güzellikler ve nice ibretler barındırır…

Tıpkı gönül erleri misali…

Onlar da etrafı aydınlatmak için kendileri erimez mi?



Onlar da çevrelerinde pervane olanların yüreklerini tutuşturdukça aydınlıkları çoğaltmaz mı?

Kastamonu’nun son devir İslam mütefekkirlerinin baş tacı Mehmed Feyzi Efendi…

28 Mart 1912 tarihinde başlayan imtihanını, 4 Mart 1989 tarihinde, Müslümanlar Mirac’a hazırlanırken bitirdi…

Sevenlerinden, sevdiklerinden önce çıktı Mirac’a…

O, bir mum olarak idame etti hayatını…

Daha 4-5 yaşlarında iken, akranları oyunlar, oyuncaklar dünyasının büyüsüyle dolup taşarken; O, bir şeyler yazmaya çalıştı…

Ergenlik dönemine hafız olarak girdi…

Ömrünün son 40 yılında kendisini tamamıyla ilme adadı…

Cuma namazları ve ömründe üç sefer nasip olan Hac farizası dışında evinden hiç çıkmadı 1949 yılından itibaren…

Çünkü o bir mumdu…

Çevresinin aydınlanması için onun erimesi gerekiyordu…

Öyle de yaptı…

Evi hergün ziyaretçileriyle dolup taştı…

Onun sohbetine gece karanlığında gelen yürekler güneşin aydınlığını doldurarak uğurlandı…

Memleketimin son devir ışık kaynaklarının baş tacı Mehmet Feyzi Efendi’nin gönülleri aydınlatan sohbetinde sadece bir kez rüyamızda bulunabildik…

4 Mart 1989 günü ebedi aleme yolculuğunu duyduğumuzda gözlerimizden süzülen yaşlarla uğurladık…

Ve Anadolu’yu İslam hamuruyla,  Türklük mayasıyla yoğuran  Alp Eren ordusunun bir neferi daha Peygamber Sancağı altındaki yerini aldı…

Giderken Kastamonu halkına;

“Ne cebre kayalım, ne i`tizale dalalım, ehl-i sünnette kalalım."

"Müsbet düşünelim, müsbet söyleyelim, müsbet hareket edelim."

“Mefahir-i Diniye, Mefahir-i Milliye ve Sadakat-i Vataniye. Bu üçü bir arada olursa onulmayacak yara olmaz.”

Emanetlerini bıraktı…

Emanetlerini gelecek nesillere taşıyabilmek gaye, ümit ve duasıyla…

Ruhun şad olsun Mehmet Feyzi Efendi…
01.03.2012