DUVARA KARŞI

DUVARA KARŞI!

Kastın Ne İdi Moni? Masalının hala revaçta olduğu bir memleketinde…
Festivallerde, şenliklerde, panayırlarda, eğlencelerde isimli, isimsiz şarkıcı güruhuna para akıtmanın kültüre katkı…
Günlük çıkan gazetelere aboneliğin gereksiz…
Dergilere reklam vermenin lüzumsuz…
Kitaplara destek olmanın fuzuli görüldüğü bir anlayışa…
Şimdi sözün burasında;
Mustafa Gökhan Gülşen, Turhan Topçuoğlu, Nejdet Demir, Mehmet Sayan, Ahmet Sevgilioğlu isimlerinin değerini bir kez daha anlayıp anma…
Neyse… Yunus Mürebbi kimliğine indirmeyelim olayı…
Ne diyorduk?
Pardon ya…
Bu duvar sizin miydi?!
Dün Kastamonu Üniversitesi’nin en üretken ve genç akademisyenlerinden birisine ziyarete gittim…
Doç. Dr. Eyüp Akman…
Onu ilk tanıdığımda Okutman olarak görev yapıyordu Eğitim Fakültesinde…
2005 yılında Doktor ünvanını aldı…
2007 yılında Yardımcı Doçent oldu…
2009 yılında da Doçent…
Ritmik ikişer sayma moduyla kendisinden Profesör ünvanını bekliyordum ama en az 5 yıl geçmesi gerekiyormuş Doçentlik’ten Prof’luğa yükselmek için…
Eğer bu süre sınırlaması olmasa iki yıl geleneğini bozmazdı, eminim…
Akademik kariyerdeki bu trendi eser yayımlama alanında da kendisini gösteriyor…
“Uğru ve Kadı  Hikayesi” adlı eseri ile 14’üncü kitabına imza attı Doç.Dr.Akman…
Şöyle özgeçmişine baktım:
2000 yılından itibaren (2002 yılı hariç) hiçbir yılı boş geçmemiş. Her yıl bir kitap çıkarmış…
2005 yılında basılan “Meşhur Şaki Ovacıklı Eğri Ahmet ve Safranbolu’da Dayıoğlu İsyanı” adlı eseri hala kitaplığımda baş köşede duran temel kaynaklardan birisi… Bu kitaptan yola çıkarak “Eğri Ahmet” efsanesinin romanını yazmaya çalışıyorum.
Son kitabı “Uğru ile Kadı Hikayesi” ibretlik mesajlarla dolu. İlköğretim seviyesinden koca koca adamlara kadar, 7’den 70’e her kesimin okuyabileceği, ders alabileceği bir kitap…
Bir fark edilebilse, Kastamonu’da eli kalem tutanlar cenahının ortaya koyduğu eserlerin sayfaları arasında bu memleketi tarihi, kültürel, sosyal ve akademik alanda Türkiye’nin gündemine oturtacak öyle bilgiler var ki!...
Cevdet Yakupoğlu’nun ”Kuzeybatı Anadolu’nun Sosyo-Ekonomik Tarihi” kitabı…
M. Serhat Yılmaz’ın “II. Meşrutiyet Döneminde Kastamonu Basın Tarihi” çalışması…
Kitaplığımda başucu kaynak olarak duran ve sık sık sayfalarını karıştırdığım eserler…
Üniversitemizin kitap çıkaran diğer akademisyenleri beni bağışlasın; ilgi alanımız tarih olduğundan ve eskiden beri süregelen dostluğun gereği evimizde bulunan kitaplardan misaller sundum…
Elbette Kastamonu Üniversitesi bünyesinde onlarca akademisyenimiz daha var bilim ve kültür dünyasına kitaplarıyla katkı sağlayan…
Muharrem Avcı, Ahmet Yaşar Zengin, Yavuz Unat, Ahmet Kaçar ve diğer bilim insanları…
Beni yormayın, Kastamonu Üniversitesi sitesine girip akademik kadrolara baktığınızda zaten her bir öğretim üyesinin sayfalar dolusu çalışmalarını görebiliyorsunuz…
Kastamonu Üniversitesi “Mezunu ve mensubu olmaktan gurur duyulacak bir üniversite” sloganını hayata geçirecek kalitede bilim insanıyla dolu… Kastamonu adına büyük bir nimet… Ve bu bilim neferleri çalışıyor..
Bu çalışmalar, tezler, makaleler, bildiriler, kitaplar dikkatle irdelendiğinde; hem Kastamonu’ nun taşının toprağının bir hazine, hem de akademi neferlerinin birer cevher olduğunu görmemeniz için kör olmanız gerekir…
Hatta akademik olmayan “taşralı” yazarların…
Nail Küçük, Fazıl Çifçi, Ata Erdoğdu, Mehmet Sayan, Erdoğan Alp gibi onlarca memleket sevdalısı yazarımız da birer cevher bu memleketin kimliği için…
Ama körüz gibi geliyor bana!
Toplum olarak körüz…
Festivallere, şenliklere, eğlencelere, konserlere, yemeklere binlerce liramızı oluk oluk akıtırken; Kastamonu kimliğini ilmek ilmek dokuyan  eli kalem tutanlar güruhunun emeğine katkı sağlayan bir elin parmaklarınca kurum, kuruluş, şahıs…
Hal böyle olunca birbirinden değerli onlarca kitap birkaç bin baskıyla yetinmek ve Ilgaz’ın dumanlı tepelerinin ardına ulaşamadan sessiz sedasız kitaplıkların tozlu raflarında müebbete mahkum edilmek durumunda kalıyor…
Kitaplar okunmak içindir…
Okunmak ve bilgisiyle donanmak için…
Kütüphaneler Haftası’nda Türkiye’deki kitap okuma kültürünü gözler önüne seren bir yazı yazmıştık;
Et-tekrarü ahsen, velevkane yüzseksen diyerek bazı rakamları tekrar hatırlatayım;
Bir Japon bir yılda ortalama 25, bir İsviçreli 10, bir Fransız 7, bir Türk ise 10 yılda ancak 1 kitap okuyor.
Japonya’da toplumun yüzde 14′ü, Amerika’da yüzde 12′si, İngiltere ve Fransa’da yüzde 21′i düzenli kitap okurken, Türkiye’de yalnızca on binde 1 kişi düzenli kitap okuyor.
Nüfusu 7 milyon olan Azerbaycan’da kitaplar ortalama 100 bin tirajla basılırken, 70 küsur milyonluk Türkiye’de bu rakam 2-3 bin civarında kalıyor. Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Raporu’nda kitap okuma sıralamasında, Türkiye 86. sırada yer alıyor.
Birleşmiş Milletlerin yaptırdığı bir araştırmaya göre, kitap için Norveçli 137, Alman 122, Belçikalı ve Avustralyalı 100 dolar, Güney Koreli 39 dolar ayırıyor. Dünya ortalaması 1,3 dolar iken, Türkiye’de bir kişi kitaba yılda ancak 0,45 dolar harcıyor.
Sayın büyüklerim, sevgili küçüklerim…
Kastamonu kimliğiyle bilinen ve Türkiye’de isim yapmış kaç kişi tanıyorsunuz yazarlar aleminde?
“Taşradan yazar yetişmez” diye bir söz vardır mürekkep yalamışlar arasında…
Doğrudur…
Fatih’in akıl, irade, sabır, bilim, azim, din, iman, mefkure dolu fethini Urban Usta’nın döktüğü topa, hayali kızının aşkına ve Ulubatlı’ nın babayiğitliğine sığdıranların rekorlar kırdığı…
At sırtından inmemiş Kanuni’yi haremden dışarı çıkaramayanların beyazcam karşısına kilitlediği…
Baltacı Mehmet Paşa’yı, ömründe bir kez karşılaştığı Katerina ile aşk safsatası çemberine sıkıştıran kitapların yok sattığı…
Bir toplumsal zihniyetin,
Kastın Ne İdi Moni? Masalının hala revaçta olduğu bir memleketinde…
Festivallerde, şenliklerde, panayırlarda, eğlencelerde isimli, isimsiz şarkıcı güruhuna para akıtmanın kültüre katkı…
Günlük çıkan gazetelere aboneliğin gereksiz…
Dergilere reklam vermenin lüzumsuz…
Kitaplara destek olmanın fuzuli görüldüğü bir anlayışa…
Şimdi sözün burasında;
Mustafa Gökhan Gülşen, Turhan Topçuoğlu, Nejdet Demir, Mehmet Sayan, Ahmet Sevgilioğlu isimlerinin değerini bir kez daha anlayıp anma…
Neyse… Yunus Mürebbi kimliğine indirmeyelim olayı…
Ne diyorduk?
Pardon ya…
Bu duvar sizin miydi?!