Tek Millet Kaç Devlet?


Artık bir gelenek oldu…

Gerçek manada olimpiyat statüsü kazandı…

Türkçe Olimpiyatları…

2003 yılında 17 ülke ve 100 civarında öğrencinin iştirak ettiği mütevazi bir etkinlikti…

İlk yıllarında birkaç tv kanalı dışında bu etkinliği ısrarla görmedi gör(me)sel medya!

Fakat son yıllarda neredeyse tüm kanallar Türkçe Olimpiyatları ile yatıp kalkar hale geldi…

Bu yıl tam 135 ülkeden 1500 civarı öğrenci ile Türkçe’ nin dünya dili, barış dili, sevgi dili olduğu haykırılıyor tüm 

dünyaya…

Onuncu yılında ona katladı kendini…


Türkçe demişken…

Türk Dünyası düştü aklıma…

Daha doğrusu Rektör Aydın düşürdü!

Geçtiğimiz hafta basın mensupları ile Kazakistan gezisini değerlendiren Prof. Dr. Seyit Aydın’ ın Kazakistan 

izlenimlerini dinlerken; bir taraftan 135 ülkeye dilimizi öğreten ve sevdiren önden giden atlıları, diğer taraftan da 

Rusya diyarında birbirinden koparılmış soydaşlarımızı düşündüm!

1917 yılındaki devrimle başlayan sinsi ve sabır dolu bir politika neticesinde 1940’ lı yıllarda alfabeleri birbirinden 

ayrı, dilleri birbirinden kopuk tek milletin birçok devletinin nasıl inşa edildiğini okudukça sessiz feryatların kulakları 

sağır eden isyanlarıyla doldum…

Rektör Aydın konuşurken, bir ara Kastamonu Üniversitesi’nin protokol imzaladığı ülkelerin de istatistiğini verdi…

Amerika, Arjantin ve Portekiz’den birer üniversite…

Kırgızistan’dan 6 üniversite…

Kazakistan’dan 7 üniversite…

Bir arkadaşımız;

“Protokol imzaladığımız Kırgız ve Kazak üniversiteleri Kastamonu Üniversitesi’nden daha mı kaliteli?”

Diye bir soru sordu…

Rektör Aydın, Erkan Yolaç’ın karşısındaymış gibi ne “evet” dedi ne de “hayır”!

Kıyısından köşesinden dünya üzerindeki Türk Cumhuriyetleri arasında olmayan dil birliğinden bahsetti…

Üniversitenin derdi soydaşlarımızın ülkelerindeki üniversitelerin kalitesi falan değil, onlarla on yıllar sonra da olsa 

kucaklaşmak!

Bir zamanlar rahmetli Turgut Özal’ın en büyük hayaliydi biliyorsunuz Türk Dünyası’nı bir araya getirmek…

Atatürk’ün de hayaliydi… Bakın Atatürk ne diyor:

“"Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprüleri sağlam tutarak. Dil bir köprüdür... İnanç bir köprüdür...Tarih bir köprüdür... Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimiz içinde bütünleşmeliyiz. Onların (soydaş Türk kardeşlerimizin) bize yaklaşmasını beklememeliyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gereklidir."

Kastamonu Üniversitesi, dünya üniversitesi olma yolunda düğmeyi doğru ilikleyerek yola çıktı bence…

Dünyaya açılmak için öncelikle kendi özümüze sahip çıkmamız gerek…

Kırgızistan bizim özümüz…

Kazakistan bizim özümüz…

Azerbaycan, Tataristan, Özbekistan, Türkmenistan bizim özümüz…

“Türk Dünyası’nın Kalbi Kastamonu’da Atabilir” demiştim Ocak ayının ilk günlerinde…

bakınız: www.kastamonupostasi.com/kposta3/index.asp?fuseaction=home.makale&cid=21184  

O gün ne kadar inanıyorsam bu söze bu gün de o kadar inanıyorum…

Kastamonu Üniversitesi Türk Dünyası ile kucaklaşıyor…

Diğer Türk Cumhuriyetleri’ndeki üniversitelerle imzalanacak protokolleri sabırsızlıkla bekliyorum…